Pages

9 Ağustos 2012 Perşembe

SÜTLÜ İRMİK TATLISI


Bir yaz geçti ve ben hiç bir tarif eklemedim bloga, Malum yaz başlayınca bir zayıflama sevdası eser başımızda...E hal böyle olunca da, mutfaktan mümkün  olduğunca uzak durmak lazım. Yine de ben dayanamadım ve geçenlerde arkadaşlarım için hafif ve kolay bir yaz tatlısı için kolları sıvadım ve sonuç enfes :) 

Malzemeler
9 Yemek Kaşığı İrmik
9 Yemek Kaşığı Toz Şeker
1 kg Süt

Sosu İçin 
1.5 Su bardağı meyve suyu (tercih sizin )
1 Yemek Kaşığı tepeleme Buğday Nişastası
1 Çay Bardağı Toz Şeker

İrmik, Şeker ve Sütü muhallebi kıvamında pişiriyoruz ve borcama döküyoruz. 

Sos malzemelerimizi de topaklanmaması için çırparak pişiriyoruz. Ocağın altını kapadıktan sonra soğutmak için çırpmaya devam ediyoruz. 

Borcamda bizi bekleyen tatlımızın üstüne seçtiğiniz meyve suyuna yakışacak meyveleri dizyoruz ve üstüne sosumuzu döküyoruz. Sonra bi güzel soğuması için yallah buzdolabına :)

İşte bu kadar basit ve bir o kadar leziz tatlımız :)

Afiyet olsuuuunnn :)

2 Haziran 2012 Cumartesi

CUNDAAAAAAAAAAA :)




 "Yeter artııık" modunda kara kara Ankara'da hayatımı sürdürürken, 4 gün Cunda'ya kaçma fırsatım oldu ." İşte budur yaşamak!!! "dedim ayağımı basar basmaz Cunda'ya. Cennet gibi yerlerin olduğunu bilerek yaşamak nedir ki Ankara'da...  



Kaçın siz de, kaçın da esir şehrin insanı olmaktan kurtarın kendinizi. 4 gün o zaman gelir size 4 ay gibi. Ama şimdi kaçın, okullar kapanmadan, yazlıkçılar kıyıları istila etmeden, çiçekler haala dalında, deniz haala mavi iken, kaçın daha denizden balık kokusunu alabilecekken, sokaklarda kimseye değmeden yürüyebilecek iken. 
Boş bir sandalye bulabilecek iken...



Kokulu ada Cunda "Moshos" sizi bekler, zeytinler dalında, güller dört bir yanda, sardunyalar saksılarda :) Yel değirmenleri olsa da dört bir yanında, Don Kişot olmaya gerek yok orada :) 




Çünkü; Cunda'da kedi gibi huzurlu, zeytinyağı gibi saf, 
deniz gibi duru, rüzgar gibi dinç, 
çiçekler gibi renkli, taş gibi sağlam olursun... 



O zaman gidince ne mi yapın? Elinizde fotoğraf makinesi yüzyıllık taşlarla döşeli sokakları karış karış gezin, birbirinden güzel evlerin önünden geçin, havadaki kokuyu içinize çekin...



- Asırlık Taş Kahve'nin beyaz tahta sandalyelerinde deniz nazır oturarak damla sakızlı Türk kahvenizi içmeden,
- Saki & Mustafa'nın yerinde meşhur lokma tatlısını yemeden,
- Ada Sport Cafe'de lor tatlısi ile sakızlı dondurmayı tatmadan,
- Vino Şarap evinin güler yüzlü misafirperverliği eşliğinde müthiş şarapların tadına bakmadan,
- Cunda Meze Dünyasında içkinizi yudumlarken, eşsiz deniz mahsulü ve mezelerin keyfine varmadan,
- Karadeniz Pastanesi'nden lorlu kurabiye ve kavala kurabiyesi almadan, 
- Has Ada'dan zeytin ve zeytinyağı almadan,
- Organik ürünleri unutmamak adına köy pazarına uğramadan,
- Aşıklar tepesine çıkmadan,
Tarihi yel değirmenlerini, Kilise ve manastırları gezmeden,
- Tabiat parkına ve eşsiz koylara gitmeden, 

 ve en önemlisi de, 

Matruşka Tasarım'dan sevdikleriniz ve eviniz için birbirinden güzel ve özel tasarımlara sahip olmadan geri dönmeyin :)


Nerede kalacağız derseniz, önerim eski bir taş konak olan butik otel Ziya Bey Konağı olacaktır :)

Durmayın gidin, sizin de nefes almaya hakkınız var :) 













21 Mayıs 2012 Pazartesi

ZEYTİNLİ MUFFIN


Bugüne kadar cupcake ya da muffini hep tatlı olarak yapmıştım. Bir gün neden bir de tuzlu türünde denemiyorum dedim veeee, sonuç bence mükemmel oldu. Muffin yapmak poğaça yapmaktan hem daha kolay hem de görüntü olarak hoş geliyor bana. Siz de deneyince yanılmadığımı göreceksiniz.... Brunch, kahvaltı ya da 5 çayı misafirleriniz için kolayca deneyebileceğiniz bir tarif :)


Malzemeler 


2 Su Bardağı Un
1 Su Bardağı Süt
1 Yumurta
1 Küçük Kase Rendelenmiş Kaşar Peyniri
4 Yemek Kaşığı Zeytin Yağı
3 Yemek Kaşığı Dilim Siyah Zeytin
1 Yemek Kaşığı Kekik
1 Paket Kabartma Tozu ( Malum Dr. Oetkar ise benim tercihim 2 paket )

1 Tutam Karabiber
1 Tutam Tuz


Unu ve kabartma tozunu birlikte eliyoruz. Tuz ile karabiberi de ilave ederek karıştırıyoruz. Karışımın ortasına süt, yumurta, zeytinyağı, peynir, zeytin ve kekiği de ilave ederek tüm malzemeleri harmanlıyoruz. Karışımı kaşık yardımı ile silikon muffin kalıplarına ( üstlerinde 1 parmak boşluk kalacak şekilde ) eşit olarak dağıtıyoruz. Önceden ısıtılmış fırında 180 C'de yaklaşık 20' pişiriyoruz. Her zamanki formül ile yani kürdanı batırarak kontrol ediyoruz. Kürdan kuru ise fırını kapatma zamanımız gelmiş demektir. Afiyet olsunnnnnn :)






6 Mayıs 2012 Pazar

ALMAN PASTASI



Yine çok uzun zaman geçti son tarifimin üstünden ama malum, bahar geldi, yaz geliyor :) Zayıflamak lazım, az yemek lazım. Bu durumda da yeni üretimlerim biraz azaldı diyebilirim. Amaaa, yine de arada sırada mutfakta kalori üretmeye devam edeceğim hiç merak etmeyin :)

Geçen hafta uzun zamandır yapmadığım bir pastayı yaptım, özlemişim cidden de Alman Pastasını... Sizin de canınız çekerse, bu tarifi rahatlıkla uygulayabilirsiniz :) 

Malzemeler 

Kek için;

4 Yumurta
1.5 Su Bardağı toz şeker
1 Su Bardağı Sıvı Yağ ( Tercihim Fındık Yağı ) 
1 Su Bardağı su
3 Su Bardağı elenmiş un
1 Paket Kabartma Tozu ( Dr Oetkar marka kullanıyorsanız 2 paket koymanızı tavsiye ederim )
1 Paket Vanilya 

Ayrıca;

1 Paket Vanilyalı Puding ( Tercihim Dr Oetkar)

Pudra Şekeri


Şimdiiii, Önce kekimizi yapalım :)

Yumurta ve şekeri mixerle yaklaşık 5 dk kadar çırpıyoruz. Sonra, yağ ve suyu ekliyoruz ve tekrar karıştırıyoruz. Un, kabartma tozu ve vanilyayı ekliyoruz ve şimdi sadece tahta kaşıkı ile karıştırıyoruz. Kelepçeli kek kalıbını yağlayıp unladıktan sonra karışımımızı döküyoruz ve önceden ısıtılmış olan 180 C fırında 30-35 ' pişiriyoruz. Kekin pişip pişmediğini kontrol için kürdan kullanmanızı tavsiye ederim. 

Kekimizi fırından çıkarttıktan sonra soğumaya bırakıyoruz ve daha sonra kalın bir bıçak ya da naylon ip yardımı ile keki ortadan 2'ye ayırıyoruz. 

Pudingi pişiriyoruz. Tarifinde bir paket karışımı 750 lt süt ile pişirin yazar, ama ben keklerin arasına koyacak isem 500 lt ile falan pişirerek biraz daha yoğun kıvamda olmasını tercih ediyorum. 

2 kek parçasının arasına pudingi yayıyoruz ve buzdolabına kaldırıyoruz. 

Servis edeceğimiz zaman da üstüne pudra şekeri serpiyoruz. :):) Afiyet olsuuuunnn :))))



28 Mart 2012 Çarşamba

ETİMEK TATLISI



Anneciğim geçen hafta 3 kez etimek tatlısı yaparak kendi çapında rekor kırdı. 1 grup misafir beğenince, 2. gruba  ve sonra 3. gruba derken, malzeme yetiştiremedik resmen anneme. 
O kadar hafif ve o kadar lezzetliki ama, herkes tarif isteyince, çözümü tarifi blogda paylaşmakta bulduk.

Anneciğimin ellerine sağlık, tadan herkese afiyetler olsun diyorum :)
 
1 Lt Süt,
2 Yemek Kaşığı Buğday Nişastası,
3 Yemek Kaşığı un

Muhallebi kıvamına pişrilir. Yanlış okumuyorsunuz şeker yok, yağ yok :)

Diğer tarafta ,

Şekerin karamelize edilmesi işlemine başlanır. 

1.5 su bardağı su bardağı toz şeker tencereye konur, karıştırlarak kahverengi hale getirilir.
1.5 su bardağı ılık su ilave edilir, şeker eriyene kadar karıştırılır.
 8 adet tuzsuz etimek borcama sıralanır, üzerine karamelize edilmiş şekerli su dökülür.

Üst kata muhallebi konur. Dolapta soğutulur ve üzerine ceviz serpilerek servis edilir. 

Afiyet olsun :)

23 Mart 2012 Cuma

HAVUÇLU KEK


Uzun zamandır tarif koymadığım için tembellik yaptığımı söyleyen ve bir an evvel yeni tarif eklememi isteyen arkadaşlarım için hemen zuladan bir kek tarifini sizlerle paylaşmak istiyorum. 


Aslında Şubatın son günü yağan karın yolları yine kapatması sonucu işe gidemedğim bir karlı ev gününde yaptım bu Havuçlu Keki. Gerçi çok uzun yıllardır yaparım ama bu sefer fotoğraflarını çektim. Yani ben yaptım diye söylemiyorum ama cidden çok leziz oluyor. Umarım sizler de denersiniz, yani bence deneyin :)

Malzemeler 
2 Su bardağı rendelenmiş havuç ( 2 orta boy havuç )
2 Su bardağı un 
1 Su bardağı ceviz ( dövülmüş ya da ufaltılmış ceviz)
1 Su bardağı şeker
1 Su bardağı sıvı yağ ( ben yine yarısını su koydum )
3 yumurta 
1 Paket kabartma tozu 
İsteğe göre biraz tarçın



Tüm malzemeleri karıştırıyor, yağlanmış ve kek kalıbına dökerek önceden ısıtılmış 180 C fırında 40' kadar pişiriyorsunuz. Servis tabağına aldıktan sonra da pudra şekeri serpiyorsunuz. İşte bu kadar :-)

Ben yaparken cevizi tamamen dövmekk yerine biraz iri kalacak şekilde parçalayarak kullandım ve tarçın kullanmadım. Daha önce yaptığım zaman dövülmüş ceviz ve tarçın kullanmıştım. Her 2 şekilde de çoook lezzetli oluyor. Keyfinize kalmış....
                              


4 Mart 2012 Pazar

PİŞMANİYELİ TATLI


Eve misafir geleceği zaman annemin benden başlıca isteği genelde tatlı yapmam oluyor :) Bana da yeni tarifler denemek için iyi bir fırsat olacağından reddetmiyorum tabii ki... Bugün ne yapayım diye evdeki malzemelere bakarken bir kutu pişmaniye gözüme çarptı ve bunu nasıl değerlendirebilirim diye düşündüm veeee tamamen deneme yanılma yöntemiyle, tabiri caiz ise uydurduğum bir tatlı çıktı. 

Az önce misafirlerimize lezzet testi için ikram ettim ve herkes tarifini sorunca blogumda yayınlamaya karar verdim. Uydurmuş olabilirim tatlıyı ama beğeni topladığı için sizler de korkmadan yapabilirsiniz :) Üstelik çok da basit yapması :-)


Malzemeler 
1 Lt Süt
5 yemek kaşığı tepeleme un
1 su bardağı toz şeker
3 yemek kaşığı tereyağı
1 küçük kutu krema (200 ml)
2 paket burçak bisküvi
Pişmaniye 




Bisküviyi rondoda çekerek un haline getirin, 2 yemek kaşığı tereyağını eritin ve bisküvi ile karıştırın. Kelepçeli kek kalıbına bisküviyi yayın ve elinizle bastırarak sıkıştırın.

Süt, şeker ve unu muhallebi kıvamında pişirin ve 1 yemek kaşığı tereyağını ekleyin. Ocaktan aldıktan sonra kremayı ilave edin ve mixerle 3 dk karıştırın. Muhallebiyi bisküvinin üzerine dökün ve buzdolabında en az 4 saat kadar bekletin . Servis yapacağınız zaman tatlıyı kek kalıbından çıkartın ve üzerini pişmaniye ile kaplayın. Afiyet olsuuuunnn :)

25 Şubat 2012 Cumartesi

CAZ YAZDIRDI BU SAATTE

Blogumun adını koyarken çok düşünmüştüm, pasta tarifleri koyacağım adı cupcakeli bi şeyler mi olsun acaba diye, sonra dedim ki bir tek yemek tarifi olmaz, çektiğim fotoğrafları da paylaşayım, gezdiğim yerleri de yazayım...derken bu liste uzadı ve madem öyle dedim, o zaman ortaya karışık bir şeyler çıkacak... karman çorman, oradan buradan olacak, canımın istediklerini paylaşacağım sizlerle, dostlarımın bana hitap şekli olan kivo ile mixi birleştirip "kivomix" koydum. İtiraf ediyorum ki pek yaratıcı değil ama, çok zor bir etiket koymak  yapılan işe, emeğe, ya da yaptığınız her neyse...oldu işte bu ad, sanırım ekimdi açtığımda blogumu, hep çektiğim fotoğraflar eşliğinde ya bir kek tarifini, ya bir gün batımını, ya da gezi notlarımı paylaştım. 

Bu sadece içimden geldiği için ve fotoğraf eklemeden yazdığım ilk deneme sanırım. Şu an saatim 01:07'yi gösteriyor. Cuma gecesi, Yalan Dünya ve daha önceden kaydettiğim Pan Am ve Greys Anatomy dizilerini izleyerek gecede 3 dizi izleme rekorunu kırmak suretiyle odama çekilmişken bir anda elim notebook'uma gitti ve yazasım geldi. Gözümde lens yok, gözlüklerim yanımda değil, günün yorgunluğu da üstüne eklenince cidden şaşı beş bir şekilde yazıyorum. Sanırım kaydı yayınla butonuna basmadan evvel bu yazıda epeyi yazım ve gramer düzeltmesi yapmak bana ek bir iş çıkaracak ama olsun, yazıyorum , canım yazmak istiyor. 

Bugün sabahtan itibaren ve özellikle ofiste maximum enerji ve yüzümde bir tebessümle dalgalandım resmen, Dalgalandım diyorum çünkü herkes bugün farklı olduğumu, uzun zamandır olamadığım kadar iyi göründüğümü söyledi. Bunun bir kaç sebebi var elbette, Bridget Jones edebiyatı ya da Mutlu Tömbekici kalemi gibi olmak istemem ama 1. sebep: Bu hafta 1,5 kilo vermiş olmak ve kereviz ile yer elmasına şükretmek. 2. sebep ise dün akşam cazın nabzını tutmak. Nasıl mı? Kerem Görsev Trio ve Alan Harris'in Ankara Caz Festivali kapsamında vermiş oldukları inanılmaz, beni benden alan konsere gitmiş olmak. Kerem Görsev, Allan Harris, Kağan Yıldız ve Ferit Odman... Yok böyle bir ekip diyorum. Geçen Cumartesi de Ferit Odman Quinteti ve Vincent Harring'i izleme fırsatım olmuştu . Oradan da süper diyerek ayrılmıştım. Ankara'da caza o kadar hasret yaşıyoruz ki sanırım, dinledikçe büyüleniyorum adeta. O kadar keyif alarak yapıyorlar ki işlerini, o dinleyene de geçiyor sanki, sahnede canlanıyorlar, canlandırıyorlar insanı. Koskoca başkentimizde gerçek bir caz kulübünün olmaması da içler acısı bir durum. Havalar ısınsa da bir hafta sonu İstanbul'da Galata'da bulunan müthiş caz kulübü Nardis'e mi gitsek acaba diye plan yapıyoruz arkadaşlarla. Yolu göze alıyoruz ki kulaklarımız bayram etsin, özel bir program izleyebilelim, cazdan mest olalım diye... Sözüm şudur ki, Kerem Görsev ve ekibi tek kelime ile Kaymaklı Kadayıflardı moda tabirle, ya da benim sevdiğim şekilde süper çikolatalı cupcakelerdi. 

Umarım sizler de en kısa zamanda bir yerlerde dinleme şansını yakalarsınız. Hatta yakalamaya çalışmayın, ne yapıp edin bir şekilde izleyin.... Bu şahane konseri etkisi bana en az 1 hafta gider gibi geliyor, yaşam motivasyonu açısından... 

Bu arada, çocukluğumdan beri vazgeçemediğim bir şarkı tutma olayım vardır konserlerde, sıradaki şarkı benim olsun deriz ya hep.. Ben bu sefer konserde "Fly Me To The Moon" çalarsa dileğim olsun demiştim veeeee Alan Harris bana hediye gibi bir anda bu şarkıyı söylediiii :) Her daim en sevdiklerimdendir ne yapayım :)

Hak ettiğimiz tüm dileklerimizin gerçekleşmesi ümidiyle. Herkese iyi geceler.... Sanırım zaten uyuyorsunuz, tatlı rüyalar ....

22 Şubat 2012 Çarşamba

"LALELİ" OLMAK


Geçen sene Nisanda Sultanahmet Meydanına halı gibi serilen bu lalelerin fotoğrafını çekerken, bir yandan da yaşamlarımızda laleyle ilgili ne kadar çok dokunuş olduğunu fark ettim. 

Bir de, insanın "laleli" olası geliyordu bu hayatta.

Ne güzel demiş "Orhon Murat Arıburnu" şiirinde, 

“lalelim, lalelide oturur
laleli, lale kokar lalelimden
laleliden geçilir
lalelimden geçilmez” 

Aşkın dilinde lale asil aşkı temsil ettiğine göre “laleli” olmak “aşık” olmak demektir. 

Lale yüz yıllardır hayatımızda olur da nasıl şiirler yazılmaz, nasıl onsuz kilimler – halılar dokunur, nasıl çinilere, seramiklere motif olmaz, nasıl kaftanları, kumaşları süslemez.

Kazakistan’da doğsa da, Osmanlı’ya bir dönem “Lale Devri” yaşatacak kadar bu toprakların olmuştur. Kanuni Sultan Süleyman’ın Hollanda kralına gönderdiği laleler şu anda Hollanda’yı dünyanın lale üretim üssü yapmış olsa da lale ülkemizin önemli bir değeri olmayı her daim sürdürmüştür, aynı zamanda da doğu kültürü ve mitolojide de lale önemli yere sahiptir. 

Aşk=lale demedik mi ki zaten, nasıl “Ferhat ile Şirin” ve “Afrodit ile Adonis” efsanelerinde var olmasın ki?.  

“Pers döneminde ünlü bir nakkaş olan Ferhat , Sultan Mehmene Banu'nun, kızkardeşi Şirin için yaptırdığı köşkün süslemelerini nakşederken Şirin'i görür ve birbirlerine sevdalanırlar. Ferhat, sultana haber salarak Şirin'i istetir. Ancak sultan, kızkardeşini vermek istemez ve Ferhat'ı oyalamak için Elma Dağı'nı delip şehre su getirmesini şart koşar. Ferhat, aşkından aldığı güçle dağları deler. Bunu gören sultan, Şirin'i Ferhat'a vermemek için yaşlı dadısını göndererek, Şirin'in öldüğü haberini ulaştırır. Ferhat, bu acı haber üzerine, elinde tuttuğu kazmayı havaya atar, düşen kazma Ferhat'ın başına isabet eder ve Ferhat orada yaşamını yitirir. Acı haberi alan Şirin korku içinde olayın geçtiği kayalığa gelir. Ferhat'ın kanlar içinde yatan cansız bedenini görünce bu acıya dayanamaz ve kayalıklardan atlayarak canına kıyar. Bu olaydan sonra Ferhat'tan akan her kan damlası onun Şirin'e olan ölümsüz aşkını göstermek için kan kırmızısı renkteki lalelere dönüşür. Efsane bu ya, işte o gün bu gündür kırmızı laleler Ferhat'ın Şirin'e duyduğu ölümsüz aşkı simgelemektedir.”

Bir diğer efsanede ise;

“Ölümlü  Adonis ile aşk tanrıçası Afrodit birbirlerine aşıktır. Adonis bir gün avlanırken, Afrodit’in eski sevgilisi olan ve bir ölümlüye olan aşkından dolayı Afrodit’i  kıskanan, savaş tanrısı Ares tarafından  ormanda vurulur. Afrodit yetişine kadar Adonis ölür. Afrodit bir törenle sevgilisinin vücudunu kokular ile ovar ve onu ölüler diyarına götürmek üzere kucaklar, bu sırada Adonis’in  kan damlaları ile  kokular birbirine karışır ve  yeryüzüne dökülerek birer çiçeğe dönüşürler. Bu çiçeğe de Adonis ile Afroditin aşkı anısına Manisa Lalesi (Anemon) denir.”

Çiçeklerin dilinde,
Beyaz Lale = Saflık, temizlik
Kırmızı Lale = Seni Seviyorum
Pembe Lale = Anlayış
Sarı Lale = Gerginlik demektir.

Aşkın dilinde ise,
Sarı Lale = Umutsuz aşkı ifade eder.
Alacalı Lale = "Gözlerin çok güzel." demektir.
Kırmızı Lale: "Aşkımı itiraf etmek istiyorum!" demenin bir yoludur.

Aşkın çiçeği zannedilen gülü tahtından etmek istemem ama narin, mağrur, kırılgan, özen isteyen bir çiçek olan laleyi de es geçmek olmaz bu durumda.

Tek çiçek olarak da kalmamıştır lale hayatımızda. Lale hayatın içinde, her yerde çıkar karşımıza.

Kimi zaman, bir şarkıdır “lale devri “ sezen aksunun sesinde, güftesinde, bestesinde.
 “Lale devri çocuklarıyız biz, zamanımız geçmiş. Aşk şarabından kim bilir en son, hangi şanslı içmiş.” der Sezen Aksu, dokundurur insana acı acı derinden. 

“Beyaz Lale”dir Ömer Seyfettin’in, “Siyah Lale”dir Alexandre Dumas’ın kaleminde.

Gözü yaşlı, içli Türk kadını için vazgeçilmez bir televiyon dizisidir. Ağlarlar Laleye. 

Balkonumuzda süstür, vazomuza ışıktır. 

Eski Türk Filmlerinin kötü kadınıdır “Lale Belkıs” belleğimizde. 

Bir semttir, bir dönemdir. 

Uluslararası İstanbul Film festivalinde ödüldür “Altın Lale”.

Uluslararası İstanbul Lale Festivali yapılır,
 İstanbul’un dört bir yanı lalelerle bezensin, erguvanlara yarenlik etsin diye. 

İskender Pala’nın “Katre – i Matem” i lalenin izinde yol alır, sürükler okuyucuyu lalelere bezenen İstanbul’da yaşanan aşkların elemi ile. 

Kısacası lale sadece nisanda ya da mayısta yılda bir defa açmaz. Dediğim gibi lale her zaman her yerde bizimle.  Gizemli çiçek dünyasının önemli bir parçası olana lale, tarihtir, kültürdür, hayata dokunuştur. 

Çok lale geçti yazıda biliyorum ama, Hababam Sınıfında Güdük Necmi’nin Kel Mahmut’a dediği gibi “lale devrinde lahanadan bahsedecek  değildik ya”….

Hayatımızdan laleler hiç eksik olmasın, aşk hep bizimle olsun…

“Laleli” olmak dileği ile…
 

19 Şubat 2012 Pazar

KEREVİZ SALATASI


Kış mevsiminin en güzel besinlerinden olan kerevizin geçen haftalarda zeytinyağlı bir tarifini paylaşmıştım sizlerle. Şimdi de meze olarak yemek masanızı süsleyecek olan kereviz salatası tarifini sunmak istiyorum.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, kerevizin ağır olanını seçmeniz markette dikkat etmeniz gereken en önemli unsur.

1 orta boy kerevizi soyduktan sonra limonla iyice ovun ki, sararmasın ve beyaz kalsın, bu da bir diğer püf noktası. Daha sonra kerevizi orta büyüklükte rendeleyin.  Bir kapta yaklaşık 1 kase yoğurt ve 2 yemek kaşığı kadar mayonezi karıştırın. 1 küçük kase kadar dövülmüş ceviz ve yoğurtlu karışıma rendelemiş olduğunuz kerevizi ilave edin. Arzu ederseniz yeşil elmayı da rendeleyerek kerevize karıştırabilirsiniz. O şekilde de lezzetli oluyor bence :)

Servis tabağına almış olduğunuz karışımı arzu ettiğiniz şekilde süsleyin veee afiyetle yiyin :) Hem kolay hem besleyici hem de lezzetli :)

7 Şubat 2012 Salı

YİNE KAR...


Kar bu sene Ankara'yı sarıp sarmalamaya, battaniye misali örtmeye çok niyetli. 
Hayatımızı sekteye uğratması, buz tutarak bizi yerlere düşürmesi, 
kısacası çilesi bir yana, namussuz bir de güzel yağıyor ki...
 İşte o zaman, unutturuyor çektirdiklerini. 
Yaklaşık yarım saat önce Bilkentte öyle bir yağdı ki, nutkumuz tutuldu, 
hiç o kadar büyük partiküller şeklinde yağdına şahit olmamıştım. 
Hemen fotoğraf makinesini aldım elime 
ve ofis balkonundan işte bu muhteşem kareyi yakaladım. 
Sanki pamuk yağdı tepemize, 
öyle narin, öyle yumuşak, öyle zarif bir kardı ki yağan. 
Yine ne eziyetlerle yollarda kalacağımızı bir kenara itti bu yağış. 
Haksız mıyım ama, kartpostal gibi değil mi?

5 Şubat 2012 Pazar

ELMALI TART

Sürekli elmalı tarifler verdiğimin farkındayım ama elma bu yani ne yapayım? Her tatlının içine öyle bir yakışıyor ki :) Elma ya da nasıl diyelim eski Türkçe ile "alma" vitamin deposu, kolesterol düşürücü....İtiraf ediyorum, bir de şöyle bir şey var ki söylemeden geçemeyeceğim, portakaldan hiç haz etmediğim için genelde elmalı tariflere kayıyorum sanırım. Ama armut ve ayva gibi diğer kış meyveleriyle ilgili de tarif deneyecek ve güzel olurlarsa mutlaka sizlerle paylaşacağım.




Elmalı tartı ilk kez denedim aslına bakarsanız, yemeyi her zaman çok sevmişimdir ama yapmaya hiç kalkışmamıştım.Yaptığım her tarifi en az 5-6 kişinin beğenisine sunuyorum ve aldığım eleştiriler olumlu ise sizlerle paylaşıyorum. Bu tart da yiyen kişilerin " annemin yaptığı gibi" "eski günler gibi" yorumlarını alan bir tarif oldu.


Malzemeler 
250 gr margarin (yarısı erimiş, yarısı oda sıcaklığında)
1/2 su bardağı pudra şeker
1 yumurta ve 1 yumurtanın sarısı
2,5 su bardağına yakın un
1 paket kabartma tozu
1 kg elma
2 çorba kaşığı toz şeker
1 çorba kaşığı tere yağı
tarçın

Un, pudra şekeri ve kabartma tozunu karıştırıyoruz. Ortasını açıp yağımızı ekliyoruz ve karıştırıyoruz. Yumurtaları ilave ettikten sonra yoğurarak hamurumuzu yapıyoruz. Hamurumuzdan 1 elma büyüklüğündeki parçayı ayırıyor ve biraz daha un ilave ederek katı bir hamur haline getiriyor ve buzluğa koyuyoruz. (Bu da ne şimdi diyecek olursanız ...Üst süsleme için kullanacağız. ) Kalan hamuru yağlanmış kelepçeli tart kalıbımıza yayıyoruz. 

Diğer tarafta ise arzu ettiğiniz şekilde doğradığınız kabukları soyulmuş elmaları ( ben ince ince kare dilimlerim mesela, annem rendeler, bazıları da küp küp doğrar ) toz şekerle beraber kendi suyunda pişiriyoruz. Ateşten alınca tere yağını ve bir tutam tarçını ilave ederek tart hamurumuzun üstüne yayıyoruz. 

Buzluktaki hamuru ise rendenin iri tarafıyla tartın üstüne rendeleyerek ve hafif toz şeker serpiyoruz. Tartımızı önceden ısıtlmış 180 C fırında yaklaşık 40' pişiriyoruz. 

Tartımızı ister ılık bir şekilde yanında kaymaklı dondurma ile , isterseniz de soğuk olarak servis edebilirsiniz. Ben bu tartı - 10 derece olan bir günde yaptığım için dondurmayla sunamadım. Ama öyle de muhteşem olacağına eminim. Afiyet olsun :)

30 Ocak 2012 Pazartesi

GALETALI MERCİMEKLİ BÖREK

Anneciğimin tariflerine yer vermeye devam ediyorum.  Çin böreği tarzında börekleri beğeniyorsanız eğer, leziz mi leziz bu mercimekli böreği  mutlaka denemenizi tavsiye ederim.  Annem yaptı diye demiyorum ama cidden müthişti :)

Malzemeler
1 su bardağı yeşil mercimek (haşlanacak)
2 adet kuru soğan
Tuz, kırmızı biber, karabiber
1 yemek kaşığı salça
4 adet yufka
1 çay bardağı sıvı yağ
1 çay bardağı su
1 bardak süt
Galeta unu

Kuru soğan biraz yağda sarartılır, haşlanmış mercimek ilave edilir. Soğanla beraber çevrilir. Salça, tuz, kırmızı biber ve karabiber ilave edilir. 

1 yufka yayılır. Yağ ve su eşit miktarda sürülür. 2. yufka üstüne konur. Ayni işlem yapılır. 12 parçaya bölünür. Mercimekli iç konur. Yufka dilimlerinin 2 yanı içe doğru bükülür. 3 parmak eninde gevşek bir şekilde sarılır. Diğer 2 yufka ile de aynı işlem yapılır ve böylece 24 adet böreğiniz olur :)

Sarılan börekler önce süte, sonra da galeta ununa batırılarak önceden ısıtılmış 200 C fırında yaklaşık 40 ' pişirilir. Börekleri sıcak servis edilir. Soğuk da afiyetle yeniyor ama :) 



Not: Börekleri 1 gün önceden hazırlayarak dolapta muhafaza edebilir ve ertesi gün süt ve galeta ununa batırarak da pişirebilirsiniz. 

29 Ocak 2012 Pazar

PORTAKALLI KEREVİZ


Canım anneciğim bir mutfak perisidir. Bir yemek yapmadan mutlaka birçok kitap ve tarif araştırır, en lezzetli olacağını düşündüğü ve orijinal tarifleri de hemen hayata geçirir. Özenir, itinayla yapar yemeklerini, süsleme ve sunuma çok ama çok dikkat eder. Mükemmel bir anne olduğu kadar mükemmel de bir aşçıdır anneciğim :) Hal böyle olunca ben bu güzel tariflere nasıl yer vermem blogumda...Bundan böyle "annişin mutfağı" kategorisinin altında anneciğimin yemek tariflerini de sizlerle paylaşacağım. Çıraklar ustalarına borçlulardır yeteneklerini ne de olsa... İşte ustamdan lezzetli bir tarif sizlere :)


Malzemeler
1 kg kereviz
2 adet havuç
1adet büyük patates
3 adet orta boy soğan
1 kahve fincan haşlanmış bezelye
3 diş sarımsak
1/2 adet limon
7 - 8 adet mandalina veya 4 adet portakal
Dereotu
1 tatlı kaşığı toz şeker
Tuz
Zeytinyağı




Kerevizlerin sert kısımları yok olana kadar soyulur, limonla ovulur (sararmaması için). 
Diğer taraftan, küp küp doğranan havuçlar yağda sotelenir. Soğan ay şeklinde doğranır ve biraz tuz ilavesi ile havuçlara eklenir ve kavrulur. Küp şeklinde doğranmış patatesler ilave edilir. Sarımsak ince ince doğranır ve eklenir. Elma dilimi şeklinde doğranmış kerevizler ilave edilir. Şeker, tuz ve bezelyeler konup sıkılmış mandalina veya portakal suyu ilave edilir ve ağzı kapatılır. Kaynadıktan sonra altı kısılır ve hafif ateşte pişirilir. Ocaktan indirmeden önce limon suyu ilave edilir. Bir taşım kaynatılır ve altı kapatılır. Servis tabağına maşa yardımıyla önce kereviz dilimleri dizilir. Daha sonra patates-havuç-bezelye karışımı tabağın ortasına konur. Dereotu ile süslenir. Afiyet olsuuunnn :)

21 Ocak 2012 Cumartesi

ELMALI - MUHALLEBİLİ KEK


Soğuk havanın ve karın uzun zamandır hayatımızı olumsuz etkilemesi sebebiyle eve kapanıp kaldığımız bu günlerde ne yapılır tabiii ki yeni tarifler denenir ve sıcacık evimizde yenilir :) Gerçi bu hareketsiz hayata bir de kalori yüklemesi yapmak hayli tehlikeli bir durum ama film izlemek, sıcak şeyler içmek ve yemeeeeekkkkk, bundan daha mutlu eden ne olur insanı :)

Bugün yine kar yağarken yaptığım bir kek tarifini beğenilerinize sunuyorum. Arkadaşım Şahender verdi tarifi yapayım diye, kendisi yapmamış aslında ama hoşuna gitmiş. Ben de deneyim dedim. Veeeee sonuç, tam 8 kişi yedi ve çooook beğendi. İşte tarifimiz :)

Malzemeler
Kek için 
2 yumurta
1 su bardağı toz şeker
1/2 su bardağı sıvıyağ
1/2 su bardağı süt 
2 su bardağı un
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilya
6 adet sert elma ( yeşil kullandım ben ) 

Muhallebi için
1 yumurta
2 su bardağı süt
2 yemek kaşığı un
1 çay bardağı toz şeker
1 paket vanilya

Elmaların kabuklarını soyuyoruz ve içlerini oyuyoruz. Kekin tüm malzemelerini bir arada çırptım ben, sırasıyla da çırpabilirsiniz. Kek hamurumuzu kelepçeli kek kalıbına döküyoruz ve elmaları hamurun içine yerleştiriyoruz. Önceden ısıtılmış 180 C fırında yaklaşık 40' pişiriyoruz.

                                                                 
Diğer yandan muhallebimizi pişiriyoruz ve pişen keki fırından çıkartıp, elmaların içini muhallebi ile dolduruyoruz. Ben üstlerini tarçınla ve cevizle süsledim. Siz de istediğiniz şekilde süsleyebilirsiniz.



Biraz soğuduktan sonra, çay saatinde hem görüntü hem de lezzet açısından misafirlerinize ikram edebileceğiniz güzel bir kek oldu sanırım. Bizim misafrlerimiz çok beğendi :)
Afiyet olsun :)


6 Ocak 2012 Cuma

YILBAŞI PİLAVI


Efendim, yılbaşı geçti bu ne tarifi böyle dediğinizi duyar gibiyim ama naapayım, yılbaşı günü yaptım bu pilavı. Gerçi yıllardır yaparım hem de istek üzerine yaparım :) pek meşhurdur pilavım ayıptır söylemesi.... Ne yazık ki fotoğrafı yoktu daha önce, ben de de bir huy var ki, fotoğrafsız tarif koyamıyorum ne yapayım???? Bu arada yılbaşından beri de faranjit hayatımı kaydırmış durumda, ancak güç bulabildim ve işte buradayım :)
Neyse lafı uzatmadan ben ve bir an evvel tarife geçeyim en iyisi :)


Malzemeler:
3 su bardağı baldo pirinç
3 su bardağı sıcak tavuk suyu
1 paket tavuk ciğeri 
1 orta boy soğan
250 gr kestane (pişmiş)
2 kahve fincanı çiği badem
1 kahve fincanı dolmalık fıstık
1 kahve fincaı kuşüzümü
3 tatlık kaşığı toz şeker
1/2 çay kaşığı karabiber
1/2 çay kaşığı tarçın
1 çorba kaşığı kadar dereotu
Tuz


Pirinci en az 2 saat önceden ıslatın. Pilavı ben çelik tencerede yapıyorum ve 1'e 1 sıcak su ekliyorum. Canım anneciğim pilavın üstadır ve pilav konusunda her bilgiyi ondan öğrendim. Yanılma payı asla olmaz :) Diğer taraftan da ciğeri küçük küçük küp şeklinde doğrayın ve az yağda tavada pişirin.
Dolmalık fıstığı ve soyulmuş çiğ bademi tereyağı ve fındık yağı karışımında kavurun. Daha sonra yemeklik doğranmış soğanı ekleyin ve pembeleşinceye kadar karıştırın. Yıkamış olduğunuz pirinci ekleyin ve yaklaşık 5 dk kavurun. Kestane, dereotu, kuş üzümü, şeker, karabiber ve tarçını ekleyin. Karıştırmaya devam edin. En son ciğeri koyarak karıştırın. tavuk suyunuzu ekleyin. Tuz ilave edin ve tencerenin ağzını kapayın. Tüm bunları yaparken tencereniz ocağın en büyük gözünde ve altı tamamen açık olsun. Buharı çıktıktan sonra altını en kısık ateşe getirin ve tam 15 dk sonra kapatın. Kapağını bir süre açmayın ki dinlensin pirinç.

Püf Noktası : 1'e 1 su ilavesi ve buhar çıktıktan 15 dk sonra ateşin kapatılması formülünü her pilav için uygulayabilirsiniz. Ayrıca anneciğimin ipucu da pirinci çok yıkayarak nişastasını mümkün olduğu kadar akıtmak yolundadır ki pilavınız tane tane olsun :)   Afiyetler olsun :)