Pages

22 Şubat 2012 Çarşamba

"LALELİ" OLMAK


Geçen sene Nisanda Sultanahmet Meydanına halı gibi serilen bu lalelerin fotoğrafını çekerken, bir yandan da yaşamlarımızda laleyle ilgili ne kadar çok dokunuş olduğunu fark ettim. 

Bir de, insanın "laleli" olası geliyordu bu hayatta.

Ne güzel demiş "Orhon Murat Arıburnu" şiirinde, 

“lalelim, lalelide oturur
laleli, lale kokar lalelimden
laleliden geçilir
lalelimden geçilmez” 

Aşkın dilinde lale asil aşkı temsil ettiğine göre “laleli” olmak “aşık” olmak demektir. 

Lale yüz yıllardır hayatımızda olur da nasıl şiirler yazılmaz, nasıl onsuz kilimler – halılar dokunur, nasıl çinilere, seramiklere motif olmaz, nasıl kaftanları, kumaşları süslemez.

Kazakistan’da doğsa da, Osmanlı’ya bir dönem “Lale Devri” yaşatacak kadar bu toprakların olmuştur. Kanuni Sultan Süleyman’ın Hollanda kralına gönderdiği laleler şu anda Hollanda’yı dünyanın lale üretim üssü yapmış olsa da lale ülkemizin önemli bir değeri olmayı her daim sürdürmüştür, aynı zamanda da doğu kültürü ve mitolojide de lale önemli yere sahiptir. 

Aşk=lale demedik mi ki zaten, nasıl “Ferhat ile Şirin” ve “Afrodit ile Adonis” efsanelerinde var olmasın ki?.  

“Pers döneminde ünlü bir nakkaş olan Ferhat , Sultan Mehmene Banu'nun, kızkardeşi Şirin için yaptırdığı köşkün süslemelerini nakşederken Şirin'i görür ve birbirlerine sevdalanırlar. Ferhat, sultana haber salarak Şirin'i istetir. Ancak sultan, kızkardeşini vermek istemez ve Ferhat'ı oyalamak için Elma Dağı'nı delip şehre su getirmesini şart koşar. Ferhat, aşkından aldığı güçle dağları deler. Bunu gören sultan, Şirin'i Ferhat'a vermemek için yaşlı dadısını göndererek, Şirin'in öldüğü haberini ulaştırır. Ferhat, bu acı haber üzerine, elinde tuttuğu kazmayı havaya atar, düşen kazma Ferhat'ın başına isabet eder ve Ferhat orada yaşamını yitirir. Acı haberi alan Şirin korku içinde olayın geçtiği kayalığa gelir. Ferhat'ın kanlar içinde yatan cansız bedenini görünce bu acıya dayanamaz ve kayalıklardan atlayarak canına kıyar. Bu olaydan sonra Ferhat'tan akan her kan damlası onun Şirin'e olan ölümsüz aşkını göstermek için kan kırmızısı renkteki lalelere dönüşür. Efsane bu ya, işte o gün bu gündür kırmızı laleler Ferhat'ın Şirin'e duyduğu ölümsüz aşkı simgelemektedir.”

Bir diğer efsanede ise;

“Ölümlü  Adonis ile aşk tanrıçası Afrodit birbirlerine aşıktır. Adonis bir gün avlanırken, Afrodit’in eski sevgilisi olan ve bir ölümlüye olan aşkından dolayı Afrodit’i  kıskanan, savaş tanrısı Ares tarafından  ormanda vurulur. Afrodit yetişine kadar Adonis ölür. Afrodit bir törenle sevgilisinin vücudunu kokular ile ovar ve onu ölüler diyarına götürmek üzere kucaklar, bu sırada Adonis’in  kan damlaları ile  kokular birbirine karışır ve  yeryüzüne dökülerek birer çiçeğe dönüşürler. Bu çiçeğe de Adonis ile Afroditin aşkı anısına Manisa Lalesi (Anemon) denir.”

Çiçeklerin dilinde,
Beyaz Lale = Saflık, temizlik
Kırmızı Lale = Seni Seviyorum
Pembe Lale = Anlayış
Sarı Lale = Gerginlik demektir.

Aşkın dilinde ise,
Sarı Lale = Umutsuz aşkı ifade eder.
Alacalı Lale = "Gözlerin çok güzel." demektir.
Kırmızı Lale: "Aşkımı itiraf etmek istiyorum!" demenin bir yoludur.

Aşkın çiçeği zannedilen gülü tahtından etmek istemem ama narin, mağrur, kırılgan, özen isteyen bir çiçek olan laleyi de es geçmek olmaz bu durumda.

Tek çiçek olarak da kalmamıştır lale hayatımızda. Lale hayatın içinde, her yerde çıkar karşımıza.

Kimi zaman, bir şarkıdır “lale devri “ sezen aksunun sesinde, güftesinde, bestesinde.
 “Lale devri çocuklarıyız biz, zamanımız geçmiş. Aşk şarabından kim bilir en son, hangi şanslı içmiş.” der Sezen Aksu, dokundurur insana acı acı derinden. 

“Beyaz Lale”dir Ömer Seyfettin’in, “Siyah Lale”dir Alexandre Dumas’ın kaleminde.

Gözü yaşlı, içli Türk kadını için vazgeçilmez bir televiyon dizisidir. Ağlarlar Laleye. 

Balkonumuzda süstür, vazomuza ışıktır. 

Eski Türk Filmlerinin kötü kadınıdır “Lale Belkıs” belleğimizde. 

Bir semttir, bir dönemdir. 

Uluslararası İstanbul Film festivalinde ödüldür “Altın Lale”.

Uluslararası İstanbul Lale Festivali yapılır,
 İstanbul’un dört bir yanı lalelerle bezensin, erguvanlara yarenlik etsin diye. 

İskender Pala’nın “Katre – i Matem” i lalenin izinde yol alır, sürükler okuyucuyu lalelere bezenen İstanbul’da yaşanan aşkların elemi ile. 

Kısacası lale sadece nisanda ya da mayısta yılda bir defa açmaz. Dediğim gibi lale her zaman her yerde bizimle.  Gizemli çiçek dünyasının önemli bir parçası olana lale, tarihtir, kültürdür, hayata dokunuştur. 

Çok lale geçti yazıda biliyorum ama, Hababam Sınıfında Güdük Necmi’nin Kel Mahmut’a dediği gibi “lale devrinde lahanadan bahsedecek  değildik ya”….

Hayatımızdan laleler hiç eksik olmasın, aşk hep bizimle olsun…

“Laleli” olmak dileği ile…
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder